Neredesin Nietzsche?

TUTSAĞIZ YARATMAYA, YOKSA İÇİMİZDEKİ HİÇLİK BİZİ YOK EDECEK..

Hiçlik (Nihil) her zaman vardı. Var. Ve insanla birlikte hep var olacak. Hiç varlığın içinde çünkü. Varlığın kendisi çünkü. Varlığı, ister Heideggerci anlamda, ister bizden bağımsız, bizi de içine alan bir gerçeklik olarak anlayalım: Onun sesinde hiçliğin gizli boyutu var. Ondan gelecek seste felsefi deneyimlere açık olmayan kulağın duyamayacağı bir yaratma ve yok etme olanağı var.

Heidegger varlığı unutuşumuzdan yakınıyordu. Hiçliği de unuttuk. Kültürdeki, insan yaratmalarında, toplumsal, ahlaksal, sanatsal ilişkilerde derinden derine yatan hiçliği.
Hiçlik: Görünüşte, anlam yitimi, yürürlükte olan kabûllerin, değerlerin anlamsızlığı. Onlara “hayır” demek değil, “hayır”da yine bir kabul vardır. Onlara kayıtsız kalmak. Özlemlerin yokluğu, bağlanmanın. Yaşantılanan boşluk. Uçurum.

Varlığın kendini açışında, onu ardındaki hiçliği anlayamadan, bilimle, sanatla, günlük yaşayışımızın alışkanlığı ile yaşadık. Ne bilimin, akıl-yoğun düşüncenin ne günlük hayatın sıradanlığı ne de uçarı, metafiziği unutmuş sanatın ölgün ateşi hiçlikle tanıştırabildi bizi.

Şimdi “nihilizm” sonrası bir kültürü tartışıyoruz. Değerler ölmüş. Peki ölünce ne yapacağız? “Tanrı öldü” diyor, Nietzsche. Peki hiçlik ölmedi mi ki? Hiçlik’den (nihil) metafizikteki alışılmış anlamından biraz farklı birşey anlıyorum. “Nihil” bir itkidir. Bir ateştir. Daha doğrusu varlıktaki Nihil’in yaşantısı bizde böyle ortaya çıkar.

Herakleitos ateşi hiçlik, çift yönlü bir enerji: Yok etme ve var etmeye yönelik. Temel değerler değişiyor, yok oluyor. Temel ayağımızın altından kayıyor. Aklın ve sağduyunun güvenilir yüzeyi kayıyor ve hiçliğe düşüyoruz. Hiçliğe olağan düşüşte, düştüğümüzü anlayamıyoruz. Hiçliği göremiyor, yok ediyor; olağanlığı yaşıyoruz. Hiçliğin olanağı bize kendini açmıyor. “Tanrı öldü” tek başına anlamsız: Temel değerler gitmişse, hiçliği de alıp götürmüştür. Hiçliğin yokluğu, herşeyin mümkün olduğu (Anything goes, Alles ist erlaubt) sanısı uyandırmıştır bizde. Post-modernist durum Heideggerci anlamda hem Varlığın hem de hiçliğin unutulmasıdır. Hiçliğin olmayışı böylece iki uç duruma yol açıyor: 1) Fanatik köktencilik, sağlam temellere sahip, değişmez inançlarımızın olduğu savına bağlanma. 2) Fanatik hoşgörü, ölçüsüzlük, ilkesizlik, temelsiz görecelik. İki uç durum da yaratmaya aykırı: Hiç, ortadan kaldırılışının intikamını alıyor. Heyecansız, uyuşuk, yaşamı evetleyemeyen, kahkahasız ve danssız bir yaşam!

Hiçliği yaşantımıza katarak, onu farkederek yaşayacağız. Ona karşı tavrımız, yaratarak yaşamak olacak. Ya yarattıklarımızı anlamsız bulup, kendi kendimizi yok edersek? İçimizdeki hiçliğin üstesinden gelemezsek (überwindung)? Haydi yaratmaya! Yaratmayı isteme (Wille zum schaffen), yaşantımızdaki hiçlik bileşenini görerek, hiçliğin eşliğinde yaratma, başka bir umudumuz yok. Değerler dönüşecek, inanç sistemleri altüst olabilecek, geleneksel değerler yeniden yorum kazanıp güçlenebilecektir. Ama hiçliği deneyen insan, yaratmaya mahkum olduğunu görecektir. Hiçlikle olan ilişkisi, yaratma ilişkisi olacaktır.

Hiçliği yaşamamış, içlerindeki hiçliği farkedememiş kültürlerin Varlığa yaklaşabilmeleri, dünyada yurt tutabilmeleri (Wohnung) zordur. Nihai kurtuluşlar arayacaklardır. Değişim aşamalarından birine takılıp kalacak, çürüyüp gideceklerdir.

Benim kültürüm, Türk kültürü, uzunca bir süredir Batı karşısında kendini arıyor. Bu arayışında, teknolojinin, piyasa ekonomisinin ağırlığı, pragmatik çıkarlara dayalı, metafizik derinlikten yoksun görüşlerle yürüyor. Batıyı yakalamayı, yalnızca madde düzeyinde anlıyor. Manevi arayışın, metafizik temelleriyle hiçliği kavraması gerekiyor. Kültürümde Nietzscheler eksiktir. Nietzscheler gelecekler, hiçliği, hiçlikleri göstereceklerdir. Yoksa kolay çözümlerin, sığ arayışların tutsağı oluruz. Hiçlikle görülmeyen hesap, içimizdeki hiçliği azdırır; hiçlik yaratıcı gücünü yıkıcı güç haline dönüştürür. Ya kendimizi yok ederiz ya başka kültürlerin tutsağı oluruz.

Dünya değişik kültürlerin renkliliği, çeşitliliği ile dönüşünü sürdürecek. Bu çeşitliliği yok etmeye çabalayan, hiçliği ortadan kaldırıcı, sınır tanımaz uyuşturucu fanatik temeller, yeryüzünde sanatı, bilimi, felsefeyi, kısaca hayatı yok edecektir. İçimizdeki hiçlik bunu söylüyor. Tarih önünde, bu kısa yazıda, kültürlerin taşıdıkları hiçliliği görerek, sürekli iletişimi, birbirlerini dinleme ve dünyayı birbirleriyle paylaşma isteğini diri tutmalarını diliyorum.

Sürekli bir yeniden doğuş (Ewige wiederkehr) hiçliktir, Nietzsche’yi bir açıdan yorumlarsak. Uçsuz bucaksız evrende bir çığlık olan hiçliğin paylaşılabildiği bir dünyada yaşamak umuduyla…

Bu makale; Ahmet İnam’ın 13 Ekim 1994’de Paris’te Nietzsche’nin 150. doğum yılı dolayısıyla yapılan toplantıdaki konuşmasının sonradan Türkçe dile getirilmiş biçimidir.

Ahmet İnam

  • Yorum yapmak için lütfen üye olunuz!!!