Olguculuk Nedir?

Fransız düşünürü Auguste Comte'a (1798-1857) göre, bilim, olgulara dayanmalıdır. İnsan kafasının soyutlamalarından doğmuş olan metafizik, deney ve bilgi alanımızın dışındadır, nesnelerin kendilikleri (kökeni, nedeni, asıl yapısı, özü N.) de bilinemez. Bilim, bu gerçekdışıyla bu bilinemezliğin arasındaki alanda, sadece duyumlarımızla algıladığımız deney ve gözlemlerin konusu olan olgularla uğraşabilir. Daha açık bir deyişle, gözlerimizin önünde olup biten olgular ne ruh ne de özdekle açıklanamazlar, ancak başka olgularla açıklanabilirler.

Çevresinde olup bitenleri açıklamaya uğraşan insan düşüncesi, tarih boyunca üç hal geçirmiştir (üç hal yasası). Teolojik olan birinci halde insan, olayları, kendi iradesine benzeyen üstün iradelerin yönettiğini sanmış ve dinsel bir üstünlük anlayışıyla açıklamaya çalışmıştı. Sonra, bu üstün iradeleri soyutlayarak, kendine benzeyen tanrıların yerine bu soyut kavramları koydu. Olayları, gerçek sandığı bu soyut kavramlarla açıklamaya çalışarak metafizik olan ikinci hale ulaştı. Şimdiyse olayları, deney ve gözlemlere dayanan başka olaylarla açıklayarak pozitif, olumlu ve bilimci hale ulaşmış bulunmaktadır. Doğru olan da budur. Bilim, tarih boyunca boşuna tartışılmış olan spiritualizmle (ruhçuluk) materyalizmin (maddecilik=özdekçilik), bu iki bilinemezin, her ikisine de sırt çevirerek, bu üçüncü yolda yürümeli ve sadece gözleriyle görüp elleriyle tutabildiği olguları incelemekle yetinmelidir. Ruhçuluk kadar maddecilik de metafiziktir, fizikse elbette metafizikle açıklanamaz. Metafiziğin yerine bilimi koymak gerekir. Bilim de insanlıkla beraber, evrimi içinde bu üç hali geçirmiştir (teolojik, metafizik, pozitif). Her bilim, kendi özelliklerini ekleyerek kendinden önceki bütün bilimleri kapsar. Bilimler böylece sıralanır ve sınıflandırılır. İlk bilim aritmetiktir, sonra onu kapsamış olarak geometri gelir, daha sonra her ikisini de kapsayan mekanik oluşmuştur. Bunların üstünde tümel bilim olan matematik yükselir. Sonra ve sırasıyla astronomi, fizik, kimya, biyoloji ve merdivenin en tepesinde de bütün bunları kapsayan sosyoloji yerleşir. Bilimler, yalın oldukları oranda pozitif kalmışlardır. Nitekim bilimlerin en yalını olan matematik yüzyıllardan beri ilk biçimiyle sürüp gelmiş ve "üç kere üçün on etmesi için Tanrı'ya yalvaracak hiç bir sağduyulu kişi çıkmamıştır" Buna karşı astronomi, karmaşıklığı yüzünden, üç halin üçünü de geçirmiştir. En karmaşık bilim olan sosyoloji ise henüz metafizik çağını aşamamış durumdadır, onu pozitif hale olguculuk getirecektir. "Tarihsel olaylar, biyolojik olaylardaki zorunluluğun aynı olan bir zorunlulukla birbirlerini doğururlar". Pozitif bilimden (müspet ilim, olgucu bilim) başka bilim yoktur. İnsanlığa hiçbir insanüstü varlığa dayanmayan ve insan sevgisinden doğan yeni bir insanlık dini gereklidir. Bu din, pozitif nedenlerin üstüne kurulmalı, teolojiye olduğu kadar metafiziğe de sırt çevirmelidir. İnsanlık dini, nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi düşünmeden, kısa hayatımızı daha yaşanılır bir hale (pozitif hale) koyacaktır. Buysa birbirimizi sevmekle, birbirimiz için yaşamakla gerçekleşecektir. "İnsanlığı, bir insanı sevdiğiniz gibi seviniz…
Olguculuğun kaynakları Hume (1711-1776) Kant (1724-1804) ve Condillac'tır (1715-1780)

Olguculuk, olguları, Condillac'tan gelen duyumculuğa uygun olarak duyumlara indirger. Hume'la birlikte nesnel gerçekliği yadsır. Kant'a uygun olarak da spiritualzim ve materyalizmin insan usuyla kavranamayacağını, bilinemeyeceğini savunur.

Olguculuk, bilimciliği savunduğu halde bilinemezcidir (agnostisizm), nesnel gerçekliği yadsıyarak bilgiyi insan bilincine indirgemekle idealisttir (idealizm), bilinen evrenin ötesinde üstün bir varlığın yaşayıp yaşamadığının kesinlikle ileri sürülemeyeceğini savunmakla ruhçudur (spiritualizm), felsefenin temel sorununa ne özdekçilik, ne de ruhçulukla karşılık verilemeyeceğini savunmakla üçüncü felsefeyi gerçekleştirmek iddiasındadır, felsefenin temel sorununu ortadan kaldırmakla bizzat felsefeyi yadsımaktadır…

Olguculuk, İngiltere'de John Stuart Mill'le (1806-1873), Herbert Spencer (1820-1903); Fransa'da Emile Littre, Ernest Renan, Hyppolite Taine, J.H. von Kirchmann, Erns Las; 19. yüzyıldan sonra da mahizim, ampiriokritisizm ve pragmatizm öğretilerince gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.

Olguculuk, bilimci geçindiği halde, gerçeği bilinemez saymakla, bilime karşı çıkmaktadır. Oysa bilim, örneğin bir kauçuk yapabiliyorsa, bunun nedeni kauçuğu "kendiliğinde şey"olarak bilmesi ve tanımasıdır. "Pozitivistler ne materyalist ne idealist olduklarını, fakat ampirik (deneysel N.) olay ve olguları incelemekle yetindiklerini, bilim adamı olduklarını söylerler. Oysa bu sözler idealizmle aynı kapıya çıkmaktadır. Pozitivistler felsefenin temel problemine yan çizip, bunun bilim tarafından çözülemeyeceğini söylemekle maddi alemden kopmakta, eşdeyişle, öznel idealizmi gerçekleştirmektedir". Nitekim olguculuk da, sonunda, açık ya da gizli idealizmin zorunlu sonucu olan öğütçülüğe varmakta, insanlık dini idealizmiyle sevgiler, saygılar öğütlemektedir.

  • Yorum yapmak için lütfen üye olunuz!!!